Ataerkinin uzmanlaşmış ve cilalanmış şiddet pratiği: Devletin kadına yönelik politikaları
[ X ]
Tarih
2020
Dergi Başlığı
Dergi ISSN
Cilt Başlığı
Yayıncı
Erişim Hakkı
info:eu-repo/semantics/openAccess
Özet
Erkekler kadınlara oranla toplumun çoğu kesiminde daha fazla hoşgörü olanağına sahiptir. Sivil topluma geçiş sonrasında erkeğin kadından daha üstün kabul edildiği ve erkeklerin sosyal, siyasal, ekonomik alanda kadınlardan daha etkin rol oynadığı bilinmektedir. Kadınlar ataerkil düzende işbölümü kavramı çerçevesinde çocuk bakımı, ev işi, erkek emeğinin yeniden üretimi ve cinsel ihtiyacının karşılanması gibi biyolojik yeniden üretime ve sağaltıma ilişkin işler ile “görevlendirilmiş”; buna karşın erkek ise ekonomik üretim ve kazançtan sorumlu tutulmuştur. Böylece altyapıyı kontrolüne alan erkek, fiziksel gücünü de kullanarak dış dünyanın inşası ve ailenin kontrolünde yönlendirici güç haline gelmiştir. Bu noktada kadının erkek emeğinin yeniden üretimindeki rolü dikkate alınmamış ve kadın eril dünyanın parametleri tarafından edilgenleştirilmiş, ev içi alana sıkıştırılmıştır. Böylece kadın toplumsal yaşamın inşasından dışlanmış; kendi gerçekliğinden kopuk, özgün ve özgür varoluş olanaklarından arındırılmış, köreltilmiştir. Bu hedonist tutum toplumsal yaşamın inşasında erkeğin baskın hale gelmesine, kadının ise zaman içerisinde ev içinin güdüklüğüne adapte olmasına yol açmıştır. Birçok kadın bu kapatılmışlığı ve kısılmışlığı yerleşik eril toplumsal normlar, ataerkil köklere dayalı korku ahlakı ve yine ataerkil devlet düzenleri nedeniyle kanıksamıştır. Bu ataleti aşmaya ve kadın mücadelesini yaymaya çalışma girişimleri ise ataerkil zihin haritalarından filizlenmiş özgüvensiz, cinsiyetçi ve yoz bir ahlak ve hukuk tarafından bastırılmaya çalışılmıştır. Kadının bu düzenleme ve denetim pratikleri içerisinde kendisine biçilen rolü aşması “uygunsuzdur” ve kesinlikle önlenir. Böylece ahlakçılık ve yasakçılık normlar hiyerarşisinin temeline oturtulur. Bir testosteron politikası düzeni kadının varoluş imkânlarını sinsice kuşatır. Yapılan yasal düzenlemelerle kadın ile erkek arasındaki cinsiyet eşitsizliğiyle mücadele etmek ve kadınların birey olarak toplumsala katılımlarının önünü açmak yerine ataerkinin seksist kaygılarını yatıştırmak ve kadını otantik bir sahteliğin tacı olan ailenin varlık mücadelesine iliklemektedir. Dahası bu yaklaşım, damarlarına yüksek oranda testosteron basılmış olan Leviathan’ın ellerinde devlet politikası haline getirilerek meşrulaştırılmaktadır. Bu durum, asimetrik, saldırgan, hegemon ataerkinin devletle aynı kulvarda yürüdüğünü en açık biçimde gözler önüne serer. Oysaki devletin asli görevi, hayat-hürriyet-mülkiyet prensibi çerçevesinde ve insan hak ve özgürlükleri kapsamında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ana kaynağını oluşturan ayrımcılık ve önyargıyla mücadele etmektir. Devlet bu noktada kendi ussal bağlamını inkâr etmekte, ataerkil ve gelenekçi bir zihin haritasını tüm kadınlara ve topluma aldatıcı ve saldırgan söylemleri ve düzenlemeleriyle kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bu makalede açıklanan izlek kapsamında 4320 sayılı Kanun ile 08.03.2012 tarihinde çıkarılan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun üzerinden kadını birey ve aile arasındaki bir ikilemde nasıl değerlendirdiğini ortaya koymaya çalışmaktadır. Bununla birlikte yine Aile (Kadın) ve Sosyal Politikalar Bakanlığının ismi içinde yer alan kadın ibaresinin 2011 yılında kaldırılması ile kadınların aile kurmaya yönelik eğilimlerinin yıllar içerisinde nasıl şekillendiği de eril devlet politikaları ile ilişkisi içerisinde açıklanmaya çalışılacaktır.,morality based on patriarchal roots and patriarchal state orders. Attempts to overcome this inertia and spread the struggle of women have been suppressed by an insecure, sexist and corrupt morality and law that has sprouted from patriarchal mind maps. It is “inappropriate” and strictly prevented for the woman to exceed the role assigned to her within these regulation and supervision practices. Thus, moralism and prohibitionism are placed at the base of the hierarchy of norms. A testosterone policy scheme insidiously encompasses women's possibilities of existence. Instead of struggling gender inequality between women and men with legal arrangements and opening the way for women's participation in society as individuals, it is to calm the paternalist's sexist concerns and to include women in the struggle of the family, the crown of an authentic fake. Moreover, this approach is legitimised by making it a state policy at the hands of Leviathan, which has high levels of testosterone pressed into its veins. This reveals most clearly that the asymmetric, aggressive, hegemon patriarchy is walking in the same lane as the state. However, the main duty of the state is to combat discrimination and prejudice, which constitute the main source of gender inequality within the framework of the principle of life, liberty, property, human rights and freedom. At this point, the state denies its own context and tries to impose a patriarchal and traditional mind map with deceptive and aggressive discourses and arrangements for all women and society. It tries to reveal how it evaluates women in a dilemma between the individual and the family through the Law No. 4320 on the Protection of the Family and the Prevention of Violence Against Women, issued on 08.03.2012 with the Law numbered 4320. Nevertheless, with the abolition of the phrase of women, which is included in the name of the Ministry of Family (Women) and Social Policies, in 2011, how the tendency of women to start a family has been shaped over the years will be explained in relation with masculine government policies.
Açıklama
Anahtar Kelimeler
Kadın, ataerki, eril siyaset, 6284 sayılı yasa, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Women, patriarchal, masculine politics, Law No. 6284, Ministry of Family and Social Policies
Kaynak
Ege 1. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi